&. Hilda Williams
&. Eğlenceli, matrak, deli dolu bir kızdır. İnsanlara çok çabuk alışabilir ve arkadaşlık konusunda çok seçicidir. Çoğunlukla güvenilir arkadaşlar seçer ve güvenilir seçtiği gibi kendide güvenilir bir insandır. Yine de kendinizi kollayın, kim bilir belki de Hilda kötü ruhlu bir kızdır.
&. Henüz oluşturulmadı.
&. Hayley Williams
&. Kuru gürültünün buram buram yayıldığı insan yığınının arasında, gözüm uzun boylu bir yakışıklıya takıldı. Hemde mavi gözlü, sarışın bir uzun boylu.
Öyle hoş bir çocuktu ki ilk defa böyle bir erkek çocuğuna, ‘Aman tanrım, ne hoş bir çocuk!’ diyebildim. Kısacası bir ilkti. Hayatımın aşkını bulmuştum belki de.
Ben onun kaslı göğsüne yaklaştığımdan yola çıkıp fantazi denizlerine yelken açmışken, beni şaşırtacak birşey yaparak yanıma oturdu. Kalp atışlarımı hissedememesi harika bir şeydi. Aksi taktirde utançtan ölebilirdim. Gülümsedim. Bir moron gibi gözüküyor olmaması için dua ettim. Bir kez daha beni şaşırtrarak, bana kendi kusursuz gülümsemesiyle cevap verdi.
Chanel çantamın içinde huzursuzca bipleyen çantamı kılıfından çıkarıp üzerinde oturduğum ahşap bankın üzerine bıraktım ve nazikçe kapat tuşuna bastım. Yanımdaki yakışıklının da aynı hareketleri sergilemesi içten içe garibime gitmişti.
Gitme vaktiydi, onu son bir kez görebilmek için neleri vermezdim oysaki! Eve gittim ve yatağıma yattım.
Aklımda sadece o vardı sadece onu düşünüyordum. O çocuk aklımdan çıkmıyordu, belki de ondan ciddi anlamda hoşlanmıştım! Bu olayı birine anlatıp içimi dökmem lazımdı.
Hemen Katie’yi aradım, müsait olup olmadığını sordum. İşi olduğunu, dönem ödevlerini hala bitirmemiş olduğunu söyledi. Üzülmüştüm, hemen anlatacak birini bulmalıydım.
Rehbere göz gezgirdim. ‘Jesse, Becky, Cassandra, Diana, Calanthe, Scarlett …’
’Becky’nin bana ayıracak zamanı vardır.’ Diye düşünerek aradım. En sonunda Becky telefonu açtı. ‘Selam Becky. Sana bomba gibi bir haberim var.’ Becky’i uyandırmış olmalıyım, sesi uykulu uykulu görünüyordu. Sabahleyin böyle bir telefonla uyanmanın nasıl olduğunu çok iyi bilirim. Becky sustu ve beni dinlemeye başladı. ‘Demin sokaktayken çok hoş bir çocukla karşılaştım. Sarışın, mavi gözlü, uzun boylu. Ah Becky o çocuk aklımdan çıkmıyor, yatağıma uzanıyorum onu düşünmemeye çalışıyorum ama olmuyor, aklımda hep o.’Becky uykulu sesiyle bana fikrini dile getirdi. ‘Onu tekrar bulmaya çalış. Şimdi kapatmalıyım.’ Ah Becky! Onu bulma şansım olsaydı seni arayıp, dertlerimi döker miydim?
Telefonumu kılıfının içine koyarken kılıfın içinden bir kağıt düştü. Kağıtta ‘Bill.’ Yazıyordu. Altında küçük rakamlar.
’0559451….’ Yoksa, yanımdaki çocuğun kılıfını mı almıştım? Bu telefon numarası onun olmalı. Aradım. ‘Alo, Bill?’ İsmini bildiğimden dolayı şaşırmış olmalı ki, ‘Buyrun, kimsiniz?’ Ahh, sesi bile çok güzeldi. O incecik sesi kulağımda yankılanıyordu. ‘Ben Lily, parkta telefon kılıflarımız karışmış. Bulunduğunuz yeri söylerseniz, kılıfınızı getirebilirim.’ Demiştim Bill’e. Onu bir daha görmek için neleri vermezdim ki…
’Hayır, siz zahmet etmeyin. Ben evinize kadar gelirim.’ Evime mi gelecekti? Aman tanrım! Evet, evet! Adresi söyledim ve telefonu kapattım. Ardından Bill’in telefon numarasını bir kağıda yazıp sakladım. Ardından kapı çaldı, gelen Bill olmalıydı.
Delikten baktım sarışın, mavi gözlü, uzun boylu hoşlandığım çocuktu. Kısacası Bill’di.
Kapıyı açtım, bana incecik sesiyle ‘Merhaba Lily.’ Dedi.
’Merhaba Bill. Içeri geçsene.’ Suratı değişti, tıpkı Diana’nın suratı gibi oldu. Yok ben senin bildiğin erkeklerden değilim gibi bir surat ifadesiydi. Sanki ben senin bildiğin kızlardandım. Peh!
’Yok ben girmiyim hiç.’ Böyle bir çocuğu yalnız bırakmazlar tabi, anında kaparlar!
Onunda illaki hoşlandığı biri vardır.
’Peki, hiç ısrar etmiycem. Çayı yeni demlemiştim o bakımdan davet ettim.’
Birden yüzü güldü, ‘anlaşılan bu kız benden hoşlanmadı, niyeti arkadaş olmak.’ diye düşünmüş olmalı.
’Aslında çayı pek sevmem. Ama bir bardak soğuk suya hayır diyemem.’
Gülümsedim ve elimi içeri gösterdim ‘buyrun’ anlamında.
’Buyur soğuk suyun. İstiyorsan buz getirebilirim.’ Bana güzel bir gülücük sallayarak, ‘Yok, boğazlarımı üşütmek istemem.’ Dedi. Suyunu içti, telefon kılıfını aldı ve evden ayrıldı.
Yatağıma yatarak güzel bir düşündüm. Belki de o çocuk benden hoşlanmıştır.
O bana salladığı gülücük .. Aklımdan çıkmıyor hala..
Becky’i aradım ve olanları tek tek anlattım. ‘Tebrik ederim, çok sevindim adına. Dilerim mutlu olursunuz.’ Ardından manyaklaşarak Bill’e mesaj attım.
’Evden ayrıldığın an seni özlemeye başladım Bill.’ Salak kafam, ne yapmıştım ben böyle? Tanrı’dan şuan tek dileğim Bill’in o mesajı okumamasıydı. Ardından cevap geldi. ‘Yanlış yere mesaj atmış olmalısınız, bu telefonun sahibi Bill değil.’ Bill değil miydi? Nasıl yani? Tanrı dileklerimi kabul etti. Şükürler olsun, Bill o mesajı okuyamadı.
Şimdi düşünüyorum da, bence Bill’e olan yakınlaşmam bir anlıktı.
* * * *
Sınıf arkadaşlarımınkine kıyasla pek geniş olmayan, fildişi sidingle kaplanmış ihtişamlı malikane bu gece ayrı bir serindi sanki. 'Hah.' diye düşündüm. 'Küçükken burayı sevmememin bir nedeni varmış.'
Köşelerden sanki öcü çıkacakmış gibi tedbirle ilerliyordum. Beyaz, uzun geceliğimin dantelli dekoltesi boynuma her sürtünüşünde ürperiyordum.
Sanırdınız ki evi periler basmıştı!
Apar topar Cornelia’yı aramaya kalktım, bir yerlerde buluşmak istediğimi söyledim.
Pembe çantam, altın sarısı saçlarım, leopar desenli gözlüklerim, bilekliğim ayrı bir seksilik katıyordu görüntüme. Soluk gül pembesi tonunda, kırılgan, çiçek kapaklı D'or Lovely'me uzanıp birkaç yumuşak 'fıs' eşliğinde boynuma sıktım. Ayakkabılarımı kırmızı parlak kutusundan çıkartarak ayaklarıma geçirdim. Siyah üzerine beyaz puantiyeli ayakkabılarım üzerime daha da çok seksilik katmıştı artık.
Topuklarımı çıtlatarak malikaneden ayrıldım. Şöför bana kapıyı açarak, buyrun diye söylendi. Mini Cooper’imin içine güzelce yayılarak, “Bendel’s.” diye bağırdım.
* * * * * *
Hayat gerçekten zor. Arkadaşlarınız ve yalnızlık…
Sen en güzel saatleri yaşarken hep yanındadırlar. En ufak bir olayda ise kaçmayı yeğlerler. Yanımızda durup savaşmak zor gelir onlara. Yalan gülücükler, yalan bakışlarla karşımızda duruyorlar işte o an yok olmak istiyoruz. Bitiyoruz, onlar ise seni tek bırakıp gidiyorlar.
Hayat yalnızlığın olduğu en güzel mekan diyoruz ama hepimiz boşlukta yürümeye çalışan birer tiyatro sanatçısıyız. Hayatta öğrendiğimiz ne olursa olsun gülmek. Gülerken hep birlikte güleriz. Ağlarken ise tek başımıza ağlarız.
Hayat bu işte, fazla önemli bir şey değil. İçinden sağ çıkamayacağız nasılsa..