Ad-Soyad: Mia Salvatore
Kişisel Özellikler: Oldukça hırslı olan Mia, orta halli bir ailenin çocuğudur. Hayatındaki tek amacı her konuda başarılı olmak olan Mia, çoğu zaman hırsına yenik düşer. Arkadaşlarına önem verse de, okulda belirli bir otorite olduğuna inanır ve insanları ona göre yargılar. Dürüsttür, ama her zaman ona güvenemezsiniz.
Aile Bilgileri: Henüz kararlaştırılmadı.
Ünlüsü (Özel Model için Icon ve adı): Ashley Tisdale
Örnek RPG
New York’un benzersiz sokaklarında, Central Park’a doğru yürüyordum. Okulların açılmasına birkaç gün kalmış olmasına rağmen –ki bu son derece can sıkıcı bir şey- hiçbir hazırlık yapmamıştım. Ne yeni şık çizmeler almıştım okula giyip merdivenlerde salınmak için, ne de yeni bir bere. Son günlerde canım o kadar sıkkın ve kafam o kadar karışıktı ki, bırak bir şey almayı bir şeyler yemek bile içimden gelmiyordu. Sonbahar yavaş yavaş yaklaştığını hissettirmiş, ağaç yapraklarını yeşilden turuncuya çevirmişti bile. Central Park’ın girişine yaklaştığımda köşedeki banklarda oturan, hiç de görmek istemediğim birini gördüm, Chris’i!
Size en kısa yoldan anlatmam gerekirse Chris yaklaşık üç yıldır çıktığım çocuktu. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü artık çıkmıyoruz. Bunun nedeni ise Chris’in şapşal Brooklyn’li bir kızla –güya en yakın çocukluk arkadaşı olacak- beni aldatması. Evet, yanlış duymadınız. Beni Brooklyn’li bir kızla aldatma cesaretini gösteren kişi Chris. Her ne kadar aldatmadığını söylese de –ki gözlerimle gördüm Chris’in odasında yiyiştiklerini- ben asla ona inanmadım. Üstüne üstlük geçen dönem Chris okula geri döndü ve ben de onu kıskandırmak için abim dediğim adamla çıkıyormuş kimliğine büründüm. Kulağa ne kadar sürtükçe geldiğini biliyorum, ama tüm bunları o salak Christopher Wine’a olan sevgimden yaptım. Bunun üzerine Chris okulda benle daha da ilgilenmeye başladı –bu numaranın işe yarayacağını biliyordum- ve okullar kapanmadan bir hafta önce okulun bahçesinde herkesin gözü önünde beni öptü. Tabi adım sürtüğe çıkmadı mı? Çıktı elbette. O yüzden ben de tüm yaz boyunca kimseyle görüşmemeye özen gösterdim. Ayrıca tüm okulun Leo’yla abi-kardeş gibi olduğumuzu öğrenmesi de çok uzun sürmedi. Tanrı’ya şükür ki yaz boyunca kimseyle karşılaşmadım ve büyük bir badireyi bu kadar kısa sürede atlattım. Ama ne yazıkki şimdi bahsettiğim o Chris, tam karşımda bir bankta oturuyor ve bana el sallıyordu. Şükretmek için çok mu erken davrandım?
Usul adımlarla Chris’in yanına yanaştım ve “Merhaba Chris.” Demekle yetinebildim. O da bana karşı sıcacık bir gülümsemeyle “Merhaba Sum, gelsene yanım boş” dedi gerçekten bomboş olan yanını göstererek. Çekinerek çokta temiz gözükmeyen banka oturdum. Uzun süren bir sessizlikten sonra sonunda Chris ağzındaki baklayı çıkardı. “Tüm yaz aradım seni. Neden telefonlarıma cevap vermedin? Hadi onu geçtim twitter’dan ya da face’den de mesajlarımı cevaplamadın. Sen benden kaçıyor musun Sum?” Bravo bay dahi! Evet, tebrikler doğru bildiniz sizden kaçıyordum. Tamam, ben bu çocuğa âşık olduğuma göre salağın önde gideni olmalıyım. “Hepsi okulun önünde seni öptüm diye değil mi? Hayır anlamıyorum… Zaten Leo ile çıkmıyormuşsunuz, bunda yanlış olan nedir o zaman?” Zaten bunu anlamanı beklemiyordum Chris. Boğazımı temizledim ve sessizce konuşmaya başladım. “Bak Chris. Ben bir hata yaptım. Hem de çok büyük bir hata. Olmadığım biri gibi gösterdim kendimi. Hatta sürtük ötesi bir son sınıf olup çıktım. Ama tüm bunları seni sevdiğim için yaptım. Senin beni aldattığına o kadar inanıyordum ki… Senin canın da benimki kadar yansın diye yaptım. Sen de anla sevdiğini başka biriyle öpüşürken, sarılırken görmenin acısını diye yaptım. Ama anlaşılan o ki, amacıma ulaşamamışım…” Sesim son derece seviyeli çıkıyordu. En ufak bir duygudan ses bile yoktu. Bu sefer dayanıklı olacak, karşısında küçük düşmeyecektim. Tam konuşmaya hazırlanıyordu ki sözünü kestim. “Sus. Daha söyleyeceklerim var. Tüm okulun önünde beni öpmen umurumda bile değildi. İsteyen istediğini düşünsün, söylesin. Okulun tümü, hatta LC bile öğrensin umurumda değil. Sadece o öpücüğün sahte olduğunu düşünmek bile beni deli ediyor…” Chris eğik duran başını birden kaldırdı. “O öpücük sahte değildi ki. Ben, ben seni seviyorum Sum. Ama sen bunu bir türlü anlayamıyorsun.”
Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Gözlerimi sıkıca kapadım ve derin bir nefes aldım. Gözümü açtığımda karşımdaki manzara tekrar gözlerimi kapamama neden oldu. Leo tam karşımda duruyor ve bana bakıyordu. Chris birden ayağa kalktı ve “Senin ne işin var burada?” diye celallendi. Ben her şeyden haberdar, şaşkın gözlerle donakalmıştım. “Bak adamım, buraya kavga çıkarmaya gelmedim. Düzgünce konuşmaya geldim. Summer’la, senle değil.” Tamam, şimdi kesinlikle yerin dibine girmek istiyorum. “Neden mesaj atmadın?” Dercesine sert gözlerle bakıyordum Leo’ya. Sinirimi anlamış olacak ki, o da açıklama yapma gereğinde bulundu. “Aslında aklımda böyle bir şey yoktu. Yoldan geçerken gördüm ve konuşmak istedim senle.” Oturduğum yerden yavaşça ayağa kalktım. Sanki tüm gözler üzerimdeymiş gibi rahatsız bir duygu vardı üstümde. Chris’e doğru dönerek “Bize bir dakika müsaade eder misin?” diye sordum tüm soğukluğumla. O da başını tamam anlamında onaylayıp ilerideki çam ağacının altına doğru yola koyuldu.
“Bak Sum. Hakkımda…” Sert bir öksürükle cümlesini düzeltmesini istedim. “Pardon, hakkımızda çıkan haberlerden ben de memnun değilim. Benim de bir çevrem ve itibarım var ki artık zedelendi gereğinden fazlasıyla. Ama yine de senin arkanda olduğumu bilmeni istedim. Ben hep senin abindim ve abin olarak kalacağım.” Bunu söylerken o kadar masum ve içtendi ki dayanamayıp kollarımı kocaman açarak ona sarıldım. Uzaktan Chris’in bunu yanlış anlamaması için yalvarıyordum. Bir iki dakika sonra ayrıldık ve ben ona kocaman bir gülümsemeyle “Teşekkürler.” Dedim. “Teşekkürler, yanımda olduğun için.” Chris bize doğru oldukça sakin bir şekilde geliyordu. Leo telaşlanarak “Ben, ben artık gitsem iyi olacak. Sonra görüşürüz Sum.” Tüm neşemle el sallayarak Leo’yu yolcu ettim. “Bu adamın sana Sum demesinden hoşlanmıyorum.” Şu lafı karşısında Chris’e bi tane çakasım gelse de bunu yapmadım. Pis bir atmakla yetindim ve çantamı karıştırmaya başladım. Tam o sırada Chris ani bir hareketle beni kendine doğru çekerek öptü. Şaşkınlıktan gözlerim pörtlemişti ve hareket bile edemiyordum. Chris’i ittirerek “Ne yapıyorsun sen?” diye çıkıştım. Bana masumca bakarak “Çok özledim ama seni…” dedi. Bu masum bakışlar karşısında üzülsem de bir şey diyemedim. Dudağını büzünce şeker ötesi bir varlık oluyordu kabul etmek lazım. Biraz düşünceli bir tavırla “Aslına bakarsan…” Kafasını yavru bir ördek yavrusu gibi kaldırıp bana odaklandı. Dudaklarına yapıştığım an küt küt atan kalbinin sesi kulaklarımda yankılandı. Yavaşça kendimi geriye çekerken kulağına usulca fısıldadım. “Ben de seni özledim.”